30 Kasım 2013 Cumartesi

Ruh Haline Göre Şarkı Dinleyenler Üzerine




                                   I cant find those silver linigs I dont mean to judge
                              But when you read your speech its tiring enough is enough !






29 Kasım 2013 Cuma

İzmirli Blogger Arkadaşımızın İsteği Üzerine..





   Metin Eloğlu Gözdağı adlı şiirinin ilk üç dizesine ithafen..

'' Ben bu evde duramam

   Basar giderim
   Aytencik
   Bu yaptığın dostluğa sığmaz.. ''

Arabalar akıp gidiyor bu ıslak asfaltta. Yağan yağmur camları yıkıyor sanki. Görebildiğim tek şey siyah,mavi,kırmızı renklerin kah korna kah motor sesiyle yanımdan geçişi. Ha bir de ön camdaki sileceklerin arasından görebildiğim kara asfalt. Taksiciye de mahcubum biraz. '' Buyur abi nereye gidelim '' dedi. ''Kumkapı ! '' diye haykırdım adama.  Şöyle bir baktı aynadan gözlerini kaçırıp ''peki ağabeyim '' dedi. Siyah Oltu taşından yapılma tesbih geçirilmiş vitese uzandı eli. Bağırdım Ayten adama. ''Kumkapı ! '' dedim.Oysa ki adamcağız, ben arabaya binerken üstüm başım ıslanmadan şemsiyemi kapatayım diye koltuğundan uzanıp arka kapıyı açmıştı bana. Halt ettim.



Bugünlerde böyleyim. Sesim fazla yüksek çıkıyormuş. Öyle diyorlar. Sen bilirsin aslında; sakin sakin ,tane tane konuşan adamdım ben.Bana bir haller olmuş Ayten. Görenler tanıyamıyoruz diyormuş. ''Sekiz numaranın hanımı gitti gideli..'' deyip elleriyle işaret yapıyorlarmış delirdi diye. Geçen bizim Mahmut kulak misafiri olmuş. Sitenin yeni bekçisi ,bizim Makbule kocakarısına anlatıyormuş olup bitenleri. Buruşmuş yaba gibi ellerini birbirine vurup '' vah vah yazık '' diyormuş o da. Ha bir de nezaman meyhaneden dönsem kapının arkasında bekliyor Ayten. Ben merdivenleri çıkana kadar gözetleme deliğinden bakıyor bizim bunak kocakarı. Eve kadın mı getiriyorum diye bakıyor utanmadan. Haricindeki tüm kadınları müsveddeden ibaret gören benin kadın görecek hali mi var yahu?


Taksici kaşlarını çatmış endişeyle bakıyor aynadan yine. Sesli mi düşündüm acaba ? Duydu mu bu çiroz kılıklı herif şimdi herşeyi ? Gülmesene Ayten ! Özür mü dilesem ne dersin? Benim hanım bir ay önce ince hastalıktan öldü de kusura bakma bugünlerde böyleyim mi desem. Öldü mü denir be Ayten ! Nasıl dilim varır. Vefat etti desem ? Vefat ? Sahi gittin mi ? Ses ver delirtme beni Ayten !  


Sanırım geldik Kumkapıya. '' Üstü kalsın bilader ! '' Bilerek bağırdım bu sefer. ''Adamın sesi böyle demek ki '' desin diye. Nasıl , duyamadım?  Biliyorum, biliyorum. Ama sen de yalancısın be Ayten. Gitmiş gibi yapıyorsun ama bir yere gittiğin yok biliyorum. Bu arada Agop'un yerine geldim şimdi. Mahmutlarlayım haberin olsun. Geç gelirim merak etme sakın. Bir kaç yetmişlik içeriz biz şimdi. Mahmutla Osman gelmiş bile.Sarıldık, kucaklaştık. Kimsenin ''Nasılsın be Muzaffer '' demeye cesareti yok belli ki. Ben soruyorum onlar cevaplıyor. Garson siparişleri almaya geldi Mahmut ''zeytinyağı getir oğlum '' dedi garsona. Neymiş efendim rakıdan önce içerse sarhoş olmazmış.Kusmazmış oraya buraya. Osmanla bakıştık. Bir kahkaha koptu ikimizden , duvardaki rakı güzellemesi bile güldü be yavrum. Osman tütünden sararmış top sakalını sıvazlayıp  '' Arkadaş otttttuz beş senedir aynı terane ! Sen bu gece yağ iç oğluuuum ! biz anamızın ak sütü gibi rakı içeceğiz '' dedi  .Mahmut aldırmadı bile.Patlak gözlerini kaşığa dikti ,doldurup doldurup yağ içiyor şimdi. Nereden baksan yarım şişe yağ içti bizim pire Osman. Garson desen yağdanlığı almak için bir ileri bir geri hamle yapıyor. Görsen gülmekten yerlere yatarsın Ayten. Neyse ki garson mezeleri getirmeye gitti de gülmeyi kestik. Bizim pinti garsonun gitmesiyle gelmesi bir oldu zaten. Servis yapmak için kol manşetleri neredeyse parmaklarının yarısına uzanan gömleğini dirseklerinden çekiştiriyor şimdi. Yanında meze tablasını tutan garsona kaş göz ediyor. Yağdanlığı gösteriyor belli ki. Osman gülmemek için kendini zor tutuyor. Neyse ki Mahmut yağ içmeyi bıraktı da ortaya konan topiğe övgü yağdırmakla meşgul. Osmanın üstü nasırlı elinde tuttuğu ekmek , köpoğlu mancasının yoğurdunda geziniyor. Nasırlara baktığımı gördü sanırım.Bugün herkes düşüncelerimi okuyor sanki.  Elindeki yoğurtlu lokmayı acıyla gülen dudaklarına doğru götürürken ''sağmalcılardan kaldı onlar '' dedi Ayten.Hani sana da anlatmıştım; tutuklandıgında yapılan işkenceleri,aşağılamaları hazmedememekten ötürü ellerini ısırırmış bizim Osman. Gel zaman git zaman koca koca nasır tutmuş iki eli de. 


Masa sessizliğe büründü şimdi Ayten ! Mahmut kenarından yağ damlayan ağzını sildi peçeteyle.Osmanın lokması boğazında kaldı galiba, çay bardağına doldurduğu rakıyı bir dikişte içti şimdi. Ben bir sigara çektim tabladan ,dumanını savurdum Agop'un yüksek tavanına. Osman pilaki tabağını almış ''Bombay fasulyesi oğlum bu '' diyor şimdi. ''Namussuz Ermeni de güzel ..'' diyecekken ''hooop şşt '' diye tıkadım ağzına lafı. ''Namussuz Ermeni '' dedi Ayten . Hele ki Kör Agop'un yerinde yakışık alır mı hiç? Yan masadaki kadın ''Arett !'' diye kaş göz yaptı kocasına bizi göstererek. Eyvahlar olsun duydu Mahmut'un ''namussuz '' deyişini.Başımı öne eğdim masaya diktim gözlerimi .Topik bitmiş çoktan.Favanın dibi görünüyor. Hala ''iki gözüm kör olsun ki zeytinyağı görmedim'' diyor Ayten. O da yalancı senin gibi . Şişenin dibinde iki parmak rakı kalmış.Osmanla bakıştık '' sakın dokunma '' der gibi . Güldü yine sararmış bıyıklarının altından, bir elini dirseğinden dışarı doğru kırıp dizine koydu diğer eli şişeye uzandı gülerek. 


Tabladan son sigaramı çektim üfledim Agop'un yüksekte duran avizelerine. Yan masadaki Ermeni kadın tiz sesiyle kahkaha attı,duman kemerli pencereden süzüldü sokağa uzandı gecenin karanlığına karıştı. Kafalar güzel Ayten !  Gözümü dibi görünen favadan ayıramıyorum. Yazlığın mutfağındaki halin gözümün önüne geliyor. Sarısı kırçıllanmış uzun saçlarını kemik tokalarla ensende toplamışsın.Üzerinde çiçekli bir elbise,dudaklarında o hiç eksik etmediğin açık pembe fosforlu rujun favayı dolaptan çıkarıyorsun. Sağa sola dönüşün ne güzel Ayten ! Sanki bol ışıklı bir sahnede salınan balerin gibi narin .Ay gibi tenine ne de güzel yakışıyor çiçekli elbise. Sanki tezgahtaki fava değil .Öylesine dikkatle dilimliyorsun ki , gören Tanrıya sunduğun adağın ayinini yapıyorsun sanacak. Üzerine doğradığın kırmızı soğandan gözlerin yanıyor sonra. Elinin tersini gözlerine bastırıyorsun. Ellerin uçlarından su damlayan billur bir biblo gibi. Öyle boynunu büküp gözlerini kapatarak içinden içinden gülmesene Ayten !  


Mahmut gözlerini kapatmış derin derin nefes almakta.Osman ceketini omzuna atmış ayakta,kimbilir kaç dakikadır bizi bekliyor. Sigaramı tablaya arka arkaya basıyorum. Mahmut bir gözünü açıp bana bakıyor.Yola kadar grev yapan işçiler gibi kol kola girip şose sokakta yürüyoruz. Osmanın sol elinde sigara,başladı huysuz ve tatlı kadını söylemeye. Sigarasından bir nefes çekiyor, ardından dumanla birlikte bir dizeyi mırıldanıyor çatallaşmış kart sesiyle. Sonra tekrar bir nefes yine bir dize daha.  Gelen gülüyor geçen gülüyor. Nasıl şarkı söylemek bu? ses versene Ayten ! 

Ne ara eve vardım, Makbule koca karısına yakalanmadan yukarı çıktım hatırlamıyorum şimdi. Tek hatırladığım kapının kendi kendine açıldığı sanrısı. Evet bu mümkün değil biliyorum ama aksini iddia edenin ağzını yüzünü dağıtabilirim şuan. Titreyen yaşlı ellerim koridordaki apliklerin düğmesine uzandı.Düğmeler bile buz gibi Ayten !  Koridorda  yalpalayarak yürüyorum . Tek seçebildiğim, ellerinle yaptığın yağlıboya tabloların birbirine karışmış renkleri. Akıp gidiyor bu uzun loş koridor boyunca. Bir kırmızılık ayaklarımın dibinde şuan. Sanki kapağı açık bırakılmış bir tüp boyadan taşanlara benziyor .Üzerinden atlıyorum. Koridorun sonunda bir karaltı var seçemiyorum. Boğazımın iki yanı bitişik sanki. Ne sesim çıkıyor ne nefesim.Karaltının içinden geçiyorum. Küf kokulu bu siyahlık sızlatıyor burnumu. Ardından , bu loş koridoru aydınlatan bir beyazlık sarıyor etrafımı.Görebildiğim tek şey ellerim ve ayağımı sıkan ayakkabılar. Korkuyorum .Öldüğünü kendime söylemekten korkuyorum.Şu etrafımı saran beyazlıktan sonra hayaletini görmekten korkuyorum Ayten! Sisler dağılıyor yavaş yavaş. Çiçekli bir elbise mi o?   Aytencik ? Sen misin  ? Geldin mi? Ses versene yavrum. Ayten diyorum !  Ama bu yaptığın dostluğa sığmaz Ayten !



4 Kasım 2013 Pazartesi

Tahrik Etmeyen Barbie Üzerine ...



Sosyal medyada görünce dayanamadım yorum yazamadan edemedim. Ama hızımı da alamadım koştum geldim post atmaya. Şaka mı bu arkadaş ?? Biri Allah rızası için ''asparagastır ,aslı astarı yoktur ''desin.

Nasıl bir mantıktır ,nasıl bir din algısıdır, nasıl bir algoritmadır, nasıl bir sapıklıktır ! Barbie tanımı kendilerince '' dini bütün vatandaşlarımızın avret yerleri ortada olan ve alenen ınsanları azdıran '' oyuncaktan bahsediyoruz. Bir oyuncak sizi nasıl azdırabilir? Yakında helal şişme bebek piyasaya sunulacak resmen.

''  Helal plastik, dini bütün şişme bebek.. Şok şok şok fiyata.. Helalzifaf.com..Zeytinyağı hediye..Ürünlerimizde domuz yağı yoktur..Sanal imam nikahı hizmetimiz mevcuttur. Besmelesiz tıklamayalım mümin kardeşlerimiz.. ''

Gülüyoruz ama konu alabildiğine vahim ve çirkin. Kız çocuklarının oynadığı bu oyuncağa yapılan yakıştırma ve pedofiliye yakınlık çok bariz. Şöyle ki biz kız çocukları oynadığımız oyuncaklarla bütünleşiriz. Her kız çocuğu oyuncak evrimini ayıcık(0-4 yas),bez bebek veya normal bebek(4-9 yas), barbie (9-12 yas) şeklinde tamamlar.  (Evrim dedim eyvah Darwinci miyim acaba)

Mesela ben ayıcıkla oynama yaşlarındayken ben ne yersem ayıcıgın agzına da aynısından bır parca koyardım. Baktım gördüm ki ayıcık artık kokmaya başladı, annem ayıcık hastalanmış diye başka bebeklere yoneltti beni. Hani su altı bezlenen ,su ıcınce cis yapan,mama yedırınce altını kırleten bebeklerden.

Sonra azizim bizler annecilik oynarız mesela .Bebeği kucağımıza alır meme veririz.Yada bebeği karnımıza koyar bacaklarımızın arasından çıkarır doğururuz..Annelik şefkatimiz oyuncaklarla başlar bizim . Sonra ergenlik öncesi çağ gelir. Hepimiz makyaja,süslenmeye merak duyma çağlarındayız tabi. Ne ergeniz ne de çocuk. Ama ruhumuz çocuk nihayetinde bebekle oynuyoruz hala. Barbie bebeklere özeniriz. Giydiririz çıkarırız. Annelerimiz elbiseler diker onlara. Hem aynısından bize de dikerler. Barbie bebeğimizle takım giyiniriz.

Fakat kız çocuğu olma ritüellerini baltalayacak, annelere pedofil korkular salıp kendilerini haklı çıkaracak bir zihniyet aramızda dolaşmakta . Amaç din tüccarlığı. Korku,baskı ve meşrulaştırma ile düzeni değiştirmek, bölmek ,yıkmak,parçalamak. Kim bunlar peki? Din adı altında, benim güzel dinimi sömüren,yasaklarını adeta bir şeytanın dini kullanıp kutsallaştırması gibi insanlara sunan, pedofil, iğrenç, sapkın, sapık, çocuğa ait metaryalleri sapıklık boyutunda süsleyerek hedef göstererek çoğunluğu hedefe yönelten, bu metaryallere içten içe şehvet duyan, ve bu sebeple barbie bebeğiyle aynı kıyafeti giydiğinde muhtemelen tecavuze uğramasını meşru kılacak olanlar .. Dinden bi haber,şeytana oldukça yakın,sapmaya oldukça istekli.. Madımaktalar,maraştalar,menemendeler,çorumdalar,gezi' deler..

İnançlar yüzünden katliam yapıp sapkınlıkları yüzünden çocuğa el uzatmaktalar..

İktidarsız ,iktidarsızlığını bastırmak adına kadını ezen erkek profilinde başı çekmekteler..

Çocuğumun oynacağı oyuncağa şehvet duyacak kadar bastırılmış,aç ve helak olmaları gerekenler..

Ve aydın olmanın kusursuz çizgisini bize haklı gururla çizdirenler..




NOT: Talip Karamahmutoğlunun yönetmenliğini yaptığı, Selçuk Yöntem,Ali Sürmeli,Ahmet Yenilmez gibi değerli isimlerin rol aldığı '' Girdap '' adlı yapıtı seyretmeyen var ise şiddetle öneriyorum. Sağ ,sol kavramından uzak olayların iç yüzünü alabildiğine açıklıkla ,gerçek hayattan alınmış bir senaryo ile gözler önüne sermekte. Fragmanı hemen paylaşıyorum. İzleyemeyecekler için filmin özeti :

                     '' ALDATICILAR SIZI ALLAH ILE ALDATMASIN .. '' (Fatr Suresi ayet:5 )