22 Aralık 2013 Pazar

Külleri , güllere ..














      Ps: Sevgili Hidayet Karakuş'un bu hafta için verdiği konu '' Kül '' dü  :) buyrun efem
                

Aylardır baba evine adım atmayan ben, nihayet gözümü, üzerine kül yağmış gibi duran odamda açtım bugün. Rüyamda dilime dolanmış olmasına şaşmayacağım şarkı, başa sarıyor durmadan. Hayır, nasıl kısa bir şarkıysa başa alıyor durmadan. İç sesime kulak verdim ;  kendisi şarkı değil nakaratmış zaten.  Acilen beynimin kıvrımlarını meşgul eden nakarattan kurtulmak istiyorum. Başarırsam, sonrasında anneciğimin elleriyle hazırladığı o müthiş kahvaltıya oturacağım. İtinayla üçgen şeklinde kesip yumurtaya bulayarak kızarttığı tost ekmeklerine saldıracağım resmen. Babamın yaşlı elleriyle , demliğe tüm özünü ,bordo bir mürekkep gibi  ağır ağır veren bergamot kokulu çayı porselen fincanıma koyuşunu izleyeceğim. Ha porselen demişken annem, üzerine pudra şekeri dökülmüş çilekleri, üzerinde kız resimleri olan İngiliz servis takımlarına yerleştirecek biliyorum. Hayranlıkla servis tabağındaki koyu yeşili ağır basan renkleri izleyeceğim. Tabi, bu pamuklara sarıp sarmalanmış hissi veren yatağımdan kalkabilirsem ...


Kalkmak için can atıyorum atmasına fakat bir yandan da tavanla perde kornişi arasına ağ ören örümceğin hareketlerini izliyorum kıpırtısız. O küçücük bedenindeki görev bilinci dudaklarımın kıyısına bir gülücük yerleştiriyor. Öyle güzel sırıttım ki ,aynadaki halimi düşündüm bir an. Güldükçe çizgiye dönen şiş gözlerim,rengi beyaza dönmüş uykulu dudaklarım, röflesi kapanmamış kumrala boyalı dağınık saçlarımla dikiliyorum beynimin içinde. İçimdeki tarifsiz mutluluk ,bu gri atmosferli küçük dünyamın beyaz duvarlarını öpme arzusunu getiriyor beraberinde. Evet, evet birazdan kalkacağım ve duvarları öpeceğim. Hayır öyle bakmamalısın bana, evcimenlik böyle bir şey belki de. İki gün dışarıdasın üçüncü günde evde olmak ,eşyalara dokunmak,duvarlarla konuşmak istiyor insan. Haksız mıyım Cazibe ? Hadi git kurul kahvaltıya sofrasının altına. Ama ayağımın altından çekil kızım. 


Cazibe'nin sıcacık tüylerini, her adımımda iki ayağımın arasından sürtünerek geçmesini özlemişim. Ayrıca pofuduk tüylü terlikleri aratmama hissini de. Çıplak ayaklarım soğuk parkelerde otuz beş numara izler bırakırken bilin bakalım, ne yaptım  ? Üzerine gri kül elenmiş gibi duran ışık huzmesinin içinden geçip duvarları öptüm tabi ki. ''Ben geldim '' diye fısıldadım. Örümceğe gülümsemeler,duvarları öpmeler, kediye evcimenliğin tanımını anlatmalar ... Eh, mutluyum işte, hep bundan. Yine dudaklarımda o deli gülüşü var sanırım. Sahi deli miyim? Sanmam. Duvarda bir girdap açılıyor şimdi. Gelinliğimle odanın içinde dolaştığım gün apaçık içerisinde . Kınalı sol avcumu duvara yaslayıp tek taşıma sevinçle bakan gözlerim şuan duvarın bir adım ötesinden bana göz kırpıyor .  İçim sızladı mı bilmiyorum şuan ,hissedemiyorum. Yabancıyım girdabın içinden bana göz kırpan kadına. Ne fark eder ki ? Birazdan annem seslenecek '' Sosisleri patlattım, ekmekler kızardı, e hadi ! '' diye. 


Elim hala duvarda .Yüzüğümü çıkarmayı unutmuşum . Kelepçe gibi göründü gözüme ; çıkarıp atasım geldi pencereden. Pencereye doğru yürüdüm tam avcumdakini bahçeye fırlatacaktım ki Nesime teyze ile gözgöze geldik. Gülümsedi. Gülümsedim.  Geriniyormuş gibi yapıp esnedim. '' Günaydın Nesime teyze napıyorsun ? '' demek istedim. Fakat sözcükler çıkmadı dudaklarımdan. Fazlasıyla yorgunum sanırım insanlardan. Birkaç dakika öncesi deli gülüşüm gitti ,omuzlarım çöktü, boş boş bakıyorum şimdi Nesime teyzeye. Enerjimi çaldı sanki , öyle bitkinim. Elinde bir kap bir şeyler serpiyor güllerin dibine.  Yine mi gri ? Yanlış mı gördüm acaba , kireç falan olmasın? İyi de kireç gri olmaz ki. Duramadı içimde fokurdayan kelimeler, seslendim Nesime teyzeye :


- Nesime teyze günaydınnn !  Napıyorsun ? 
-  İyiyim yavrum teşekkür ederim. Güllerin dibine kül ekiyorum. 
Gülümseyip başını öne eğdi, külleri güllerin dibine dökmeye devam etti :
- Külleri serpince daha güzel açıyorlar yavrum
Bir an için duraksadım. Sonra Nesime teyzenin her zaman birbirine benzeyen görüntüsünün enerjimin çalmasından çok geçmemesine rağmen yeniden enerjiyle doldum. Omuzlarım istemsiz bir şekilde dikleşti . Kulaklarımın geriye doğru gerilip başımın sağa dönerek Nesime teyzeye yönelmesine engel olamadım. Hayretle bakakalmış olmalıyım ki başını kaldırıp çizgi halindeki rujlu dudaklarıyla gülümsedi tekrardan
- İyi günler yavrum. Anneciğine babacığına selam söyle

Ne demişti sahi bu kadın ?  Külleri , güllere .. ?  Ne gerek vardı ki güzelim güllerin dibindeki gri,sevimsiz küllere ? Yoksa her güzel şeyin yanıbaşında bir tutam grilik mi vardı ? Onu besleyen ,daha güzelleşmesine neden olan grilikler.. Hani içerisine bir tutam siyah katılsa siyah olacak fakat bir tutam beyazlıkla daha da açılacak grilikler..  Bir yok oluşun kalıntılarının başka bir var oluşa can vermesine ne denirdi ki ? Yoksa ? Bozulan yuvam ? Terk ettiğim evim ? Kocam ? Ya avcu yukarıya bakakalmış eline sevsin diye gidip koyduğum yüz ?   Yo, yo bu kadarı fazla ! Altı üstü bir grilik .Siyah kadar güçlü olabilir mi ? Ben Gidip anneciğimin üzerine pudra şekeri ekilmiş çilekli kahvaltısına oturacağım.  Beyaz bulutların altına saklanan pembe düşlerimi iki parmağımın arasına alıp hayranlıkla bakacağım . Parmağımda kalan o beyazlığın tadını çıkaracağım. Külleri güllere bırakacağım . Ama .. Küllerimden yeniden doğacağım. 

18 Aralık 2013 Çarşamba

#AyteniYedirmeyiz #DirenAyten #Ayten Üzerine..






Ben bu evde oturamam 
basıp giderim 
aytencik senin yaptığın 
dostluğa sığmaz 

Yanıma keçiler koyunlar alırım 
uzun uzun düşünürüm 
belki istanbul dağlarında 
yüreğim yanmaz 

Aytencik sen yalnız kalırsın 
bir ilkbahar sabahı uyanırsın 
bakarsın kimseler yok 
aytencik sen yalnız kalırsın 

Yalnızlık koyar insana 
toprak ölür, su ölür 
eski robenson; hani şu bildiğimiz 
aşktan ve gayeden uzak 

Hele benim gidişim uzun boylu 
hele sıcaklığın dışı 
sen güzel değilsin dost değilsin 
benim öyküme girmeyince 

Benim ellerim bu evde çirkinleşti 
büsbütün esmerleştim 
senin etine kemiğine 
kan yürüdü 

Aytencik aklını başına topla 
ben bu evi satarım 
ağacını da kuyusunu da satarım 
kapısını da hatırasını da


(Metin Eloğlu- Gözdağı)

3 Aralık 2013 Salı

3 Aralık Dünya Engelliler Günü Üzerine..



                           Aşk varsa engel yoktur. Eğer bir yerlerde engel varsa aşk yoktur.